Baba ve Piç Özet – Elif Şafak

Baba ve Piç Özet

Baba ve Piç, Elif Şafak‘ın 2006 yılının Mart ayında yayımlanmış romanıdır. İstanbul-Amerika arasında, biri Türk diğeri Ermeni asıllı iki aile üzerinden Türk-Ermeni ilişkilerini 90 yıllık bir zaman dilimi içerisinde inceleyen bir romandır Elif Şafak’ın Baba ve Piçi.

Baba ve Piç Kitap Özet

Amerikalı genç kadın Rose, ABD’de Ermeni kökenli bir Amerikalı ile evlidir. Ailenin ilk kuşak yaşlıları tehcir sonrasında Türkiye’den ABD’ye göç edip San Francisco’ya yerleşmiştir. Çiftin Armanuş adını verdikleri bir kızları olur, ancak Ermeni ailesinin aşırı baskı ve müdahalesi sonucu kısa sürede boşanırlar. Rose bu boşanmayı kabullenemez, kocasının ailesini suçlu bulur ve onlardan intikam alma arzusu tutku haline gelir. Bir Türk ile beraber olmasının en iyi intikam yolu olacağını düşünür, çünkü Ermeni aile Türklere karşı tarihten kaynaklanan büyük kin ve nefret duygularıyla doludur. “O cadı babaanne benim bir Türkle beraberliğimi görse tüyleri diken diken olur, Çakmakçıyan sülalesi için bundan daha büyük kâbus düşünemiyorum” der. Rose, karşısına tesadüfen çıkan Mustafa adlı bir Türkle evlenir.

Ermeni aile, evlilik haberiyle çılgına döner. Torunlarının bir Türk üvey baba tarafından büyütüleceği için isyan içindedir. “Bu masum kuzu ilerde ne söyleyecek arkadaşlarına? Bütün akrabalarını 1915’te kasap Türklerin ellerinde kaybetmiş soykırımzede bir sülalenin torunuyum ve bir Türk tarafından büyütüldüğüm için köklerime ihanet etmeyi öğrendim, soykırımı inkâr etmek üzere yetiştirildim mi diyecek? Torunumuzu nasıl olur da bu kadar kederli olmamızdan sorumlu olan Türklere bırakırız?” diye düşünmektedir. Tüm aile bireyleri öfke ve çaresizlik içindedir.

Armanuş zaman zaman annesiyle, zaman zaman babasının ailesinin yanında yaşayarak, iki ailenin tamamen zıt görüş ve değer yargıları etkisinde büyür. Üvey babası Mustafa iyi bir insandır ve Rose ile mutludur. Armanuş bu yıllarla ilgili duygularını şöyle ifade etmiştir: “Doğduğum günden beri denge noktasında kaldım. Gururlu ama travmatik bir Ermeni ailesi ile aşırı ölçüde Ermeni karşıtı bir Amerikalı anne arasında gidip geldim.”

Armanuş için büyük bir sorun, her iki tarafın da aşırı derecede üzerine düşmeleridir; onların sevgi ve şefkatle örtülü kuşatması altında boğulur. Üstelik kafasında cevap bulamadığı birçok soru vardır. Amerikalı anne Ermenilerle ilgili her şeye karşıdır. Diasporadaki insanlar ve baba ailesi fanatik bir şekilde Türk düşmanıdır. Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığına inanarak tartışmaya bile yanaşmazlar. Onlara göre Ermeniler hâlâ acı çekmektedir. Savundukları tez şudur: “Türkler kalkıp Orta Asya’dan geldiler, doğrudan Anadolu’nun ortasına daldılar ve Ağrı Dağı çevresinde yaşayan milyonlarca Ermeniyi asimile ettiler, ülkelerinden kovdular, katlettiler, yetim bıraktılar, sürdüler, malından-mülkünden ettiler.”

Armanuş kendi değer yargılarını ve kişiliğini bulmakta zorlanır. “En başta Ermeni olmayı başaramadım. Kimliğimi bulmam gerekiyor. Ailemin geçmişine bir yolculuk yapabilsem, geçmişimi keşfedebilsem” diye düşünür. Türkiye’deki Ermeni köklerini objektif bir şekilde değerlendirmek amacıyla ani bir kararla, üvey babasının ailesinin yanına İstanbul’a gider. İstanbul’da üvey babasının ailesi onu büyük bir sevgi ve ilgiyle karşılar. Aile, yaşlı bir anne ve dul kalmış ya da hiç evlenmemiş yetişkin dört kız kardeşten oluşur. Kardeşlerden birinin Asya adını taşıyan kızı da Armanuş’la aynı yaşlardadır.

Armanuş, Ermeni olduğunu söylediğinde büyük tepkiler bekler. Ancak aile bunu hiç önemsemez, çok doğal karşılar. Onlara büyük ninelerinin, dedesinin ve diğer Ermenilerin tehcir sırasında başına geldiğini düşündüğü trajik olayları anlatır. Herkes dikkatle dinler, hatta üzülür ama hiçbir tepki gelmez. Arkadaşlarına gönderdiği e-posta mesajında Armanuş şöyle yazar: “Yirmi yıllık bir inkılap-tarih öğretmeni olan teyzem bile, Osmanlı İmparatorluğu’nu modern Türkiye Cumhuriyeti’nden kesinlikle ayrı bir şekilde algıladığı için, bütün hikâyeyi başka bir ülkede, başka insanların yaptığı bir olay gibi dinliyorlar.”

Peki, Armanuş ne bekliyordu? Özür bekliyordu, suçun kabul edilmesini bekliyordu. 1915’te Ermenilere bunları yapanlar Türklerdi. Kendisi Ermeni, onlar da Türk olduklarına göre özür dilemeleri gerekmez miydi? Oysa kimse üzüntülü görünmüyordu. Kendisi bir Ermeni kızı olarak, kendi kuşağından nesiller önce yaşamış atalarının ruhlarını “içinde” taşıdığına inanıyordu. Halbuki sıradan bir Türk’ün kökleriyle arasında böyle bir süreklilik hissi bulunmuyordu.

Armanuş İstanbul’da bulunduğu kısa süre içinde Ermenilerin tehcir olayını çok dramatik bir şekilde ve her fırsatta gündeme getirir. Evin kızı Asya ona şu şekilde yanıt verir: “Geçmiş seni ne kadar esir etmiş. Geçmişin senin ve ailen için ne kadar önemli ve trajik olduğunu görüyorum, ne olursa olsun anılarınızı canlı tutma isteğinize saygı duyuyorum. Ama yollarımız tam da bu noktada ayrılıyor. Seninki bir nevi hafıza fetişizmi, ben ise geçmiş değil gelecek odaklı olmayı tercih ederim.”

Asya ve Armanuş birlikte İstanbul’u dolaşırlar, Armanuş’un büyükannesi tarafından anlatılan evi bulmaya çalışırlar, ancak bulamazlar. Aralarında hoş bir arkadaşlık ilişkisi gelişmiştir. Asya, Armanuş’u kendi arkadaş grubuyla tanıştırır: “Armanuş’un ailesi İstanbulluymuş. 1915’te çeşitli acılar çekmişler. Çoğu tehcir sırasında açlıktan, yorgunluktan, şiddetten hayatını kaybetmiş.” Armanuş devam eder: “Biliyor musunuz, büyük dedem sadece entelektüel olduğu için 1915’te Türkler tarafından öldürüldü. Türkler, öncelikle Ermeni entelektüellerini öldürdüler, böylece toplum önderlerinden yoksun kaldılar.”

Senarist arkadaşları itiraz eder: “Ben bu konu üzerinde titiz bir araştırma yürütmüş biri olarak konuşuyorum. Öyle bir şey olmadı. Hiç öyle bir şey olmadı. Ailen için üzüldüm, ancak o zamanlar savaş zamanıydı, her iki taraf da acı çekti. Ermeni isyancıların kaç Türk öldürdüğünü biliyor musun? Hikâyenin diğer tarafını hiç düşündün mü? Olaylar çok trajik, ancak ben tarihi gerçekleri her türlü safsatanın üzerinde görürüm. Ermeni iddiaları abartı ve çarpıtmaya dayalıdır. Bazıları bile iki milyon Ermeni’nin öldürüldüğünü iddia ediyor. Akıllı bir insan bunu ciddiye almaz.”

Türkiye’de huzur içinde yaşamış olan Aram, Armanuş’un görüşlerine katılmaz: “Diasporadaki Ermenilerin hiç Türk arkadaşları yok. Sadece ninelerinizden, dedelerinizden veya birbirinizden duyduğunuz hikâyelerle tanıdığınız bir şey. Bu hikâyeler son derece üzücü olabilir, ancak inan bana, Türkiye gibi her ülkede iyi ve kötü insanlar vardır. Burada öz kardeşimden daha yakın Türk arkadaşlara sahibim.”

Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir