İbrahim Efendi Konağı Özet – Samiha Ayverdi

İbrahim Efendi Konağı Özet

İbrahim Efendi Konağı, Samiha Ayverdi’nin 1964’te yayımlanan romanıdır. İbrahim Efendi Konağı MEB’nın yayımladığı 100 Temel Eser arasındadır.

İbrahim Efendi Konağı Kitap Özeti

İbrahim Efendi Konağında İbrahim Efendi ve ailesi, 1900’lerde İstanbul’da aristokrat bir kesimin yaşamını, ramazan ve bayram günlerini, Meşrutiyet’in ilanını ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Jön Türkler’i anlatan bir romanda yer alır. Roman, İbrahim Efendi ve ailesinin trajik sonuyla sona erer.

İbrahim Efendi, Meclis-i Maliye Reisi olarak önemli bir kişidir. Onunla dostluk kurmak, hatta onun komşusu olmak bile büyük bir onurdur. Eşinden sonra bir daha evlenmez ve odalıkların varlığı ona yeterlidir. Düşüncelerine karşı koyan kişilere tahammülü yoktur ve bu kişiler arasında ondan on yaş küçük kardeşi Hilmi Bey de vardır.

Hilmi Bey, ağabeyinin akıl almaz serveti ve lüks yaşamı karşısında sessizce ezilir, ancak ona saygıda kusur etmez. Bu nedenle İbrahim Efendi, on yaş küçük kardeşine karşı çekingen ve saygılı bir tavır sergiler ve Hilmi Bey’in karşısında ezilir. Hilmi Bey, orta halli bir İstanbul beyefendisidir. Dürüst ve tok gözlü bir adamdır.

İbrahim Efendi’nin, Hilmi Bey ve kızkardeşleri Bâise Hanım’ın babası, varlıklı ve namuslu bir tiftik tüccarı olan Ali Bey adında bir babası vardır. Ali Bey, genç yaşta ölünce İbrahim 18, Bâise 10, Hilmi ise 8 yaşındadır. Ancak bütün servet en büyük çocuğa kalır.

Annelerinden kalan mal ve servetler da yine İbrahim Efendi’ye geçer. Hilmi Bey, bu geçmiş hikayeyi sonradan araştırmaz, sessiz kalmayı tercih eder. İbrahim Efendi’nin eşi vefat ettiğinde, konaktaki idare Hilmi Bey’in kansı olan Hâlet Hanım tarafından üstlenilir. Hâlet Hanım, Mısır Vekili Hacı Süleyman Ağa’nın torunudur ve kocası gibi aile servetinden pay hiç alamamıştır. İbrahim Efendi Konağında Şehzadebaşı’nda 25 odalı, haremli-selamlıklı bir konak sahibidir. Konak, sahibinin zevkine ve ihtişamına uygun olarak döşenmiştir. Konakta birçok hizmetçi çalışır.

Konak dışarıdan bakıldığında göz alıcı olsa da içeride kopukluk ve bağlantısızlık vardır. Aile bireylerini birbirine bağlayacak sevgi eksiktir. Ev sahibine karşı büyük bir korku vardır, ona saygıda kusur edilmez. Ancak sevildiği de söylenemez. Yalnızca büyük kızı Şevkiye ile arasında gerçek bir yakınlık ve muhabbet vardır, bu da biraz mizaçlarındaki benzerlikten kaynaklanır.

Küçük kızı ise babasının, kocasının ve konak halkının gözünde acınacak durumdadır. İbrahim Efendi’nin damadı tarafından ise her an ölüp büyük servetini kızlarına bırakacak olan bir “olmuş armut” olarak görülür. Kardeşi Hilmi Bey’in evinde ise zenginlik ve gösteriş yoktur. Aile, en büyükten en küçüğe kadar bir araya gelmiş bir şekilde birbirine sarılıdır. Hilmi Bey iyi bir eğitim almış, kibar bir adamdır.

Varlık ve Yoksulluk Arasında Sıkışan Hayatlar – İbrahim Efendi Konağı

İbrahim Efendi’nin büyük kızı Şevkiye, tüm zenginliklerine rağmen hiç mutlu değillerdir. Çünkü kocası Sâlih, onu değil kayın pederinin servetini sevmektedir. Ayrıca çiftin çocukları olmamaktadır. Yirmi yıl sonra Şevkiye Hanım hamile kalır ve çiftin Râtıbe adını verdikleri bir kızları olur. Ancak Râtıbe’nin varlığı bu evliliği kurtaramaz. İbrahim Efendi’nin küçük kızı Şükriye ise saf bir kadındır. 13 yaşında iken Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın oğluyla evlendirilir ve Paşa’nın Kuzguncuk’taki yalısına gelin gider.

Ancak bu kız, kendi gibi saf bir genç olan paşanın oğlunu beğenmez ve bir ay boyunca ağlayıp bağırarak bir odaya kapanır. Sonunda huysuz gelin baba evine geri gönderilir. İbrâhim Efendi, kızındaki kusurları bildiği için onu iki yıl sonra sıradan bir ailenin genç ve yakışıklı bir oğluyla evlendirir. Damat içgüveysi olarak gelir. Yusuf Bey zeki, kültürlü ve kibar bir gençtir.

Ancak bu akılsız kadınla çok mutsuzdur. Kendisini altın kafeste esir gibi hisseder ve bu durumu içkiyle avutmaya çalışır. Böylece selamlıkta, geç saatlere kadar müzik çalan ve şarkı söyleyen bir grup oluşturur. Ancak kayınbiraderi Salih, selamlıkta kendi dışında birleştirici ve neşeli bir merkezin oluşmasını kıskanır. Yusuf, neşesi, muhabbeti ve cazibesiyle kıskanılan bir adamdır. Huysuz bir adam olan Salih ise devamlı olarak kayın biraderini incitmektedir.

Onurlu bir adam olan Yusuf, iç güveysi olmaktan rahatsızdı. Şükriye, kocasıyla ilgilenmeyerek komşular ve kalfalarla alt katta vakit geçirir. Kocasıyla ilişkisi ise yan kalfa Edâdil ile olan bir ilişkiye dönüşür. Bir gün Şükriye, kocasıyla Edâdil’i yakalar ve ağlayarak bağırarak olayı herkese duyurur. Daha 24 saat geçmeden Salih Bey, Edâdil’i Mısırlı birine satar. Sevgilisini elinden kaçıran Yusuf eve dönmez. İmparatorluğun her yerinde aranmasına rağmen bulunamaz. İbrahim Efendi, damadının bu entrikalarına çok sinirlenir ve her yerde onu aratır. Nihayet Yusuf bulunur.

Bu habere epey sevinen İbrahim Efendi, herkese onu rahatsız etmemeleri konusunda güçlü bir uyarı yapar. Kızını ve damadını Sarıyer taraflarında bir köşk tutmaya gönderir. Yusuf için burası bir cennet gibidir, çünkü hala bir aşık olmuştur. Cânüser adındaki cariyeye aşık olmuştur. Ancak karısı tarafından yakalanınca Yusuf intihar eder. Vasiyeti gereği Yûşâ tepesine gömülür.

Yaşlı ve dertli annesi, oğlunun çocuğuna hamile olan Canüser’i kendi evine götürür. İbrahim Efendi zatüreye yakalanır, ancak iyileşir. Ancak kardeşi Hilmi Bey ölür. Bu sırada 33 yıl süren II. Abdülhamit dönemi sona erer. İbrahim Efendi ölür ve ardından 15 yıl sürecek bir miras davası başlar. Salih Bey, kayın pederinin mirasını elde edemez çünkü kansı, ona gösterdiği güveni Salih’e göstermez. Bu durumdan çok sinirlenen Salih Bey evi terk eder ve başka biri ile evlenir.

Balkan Savaşı ve ardından Birinci Dünya Savaşı başlar. İmparatorluk aristokrasisi büyük bir darbe alır ve konak da bundan nasibini alır. Salih Bey’in kızı Ratibe, babasının evi terk etmesine çok üzülür, vereme yakalanır ve üç ay sonra ölür. Konağın işleri hiç iyi gitmez. En son bulunan kalfa Zaim Bey, Şevkiye Hanım’ın tüm mal varlıklarını satarak paralarla birlikte yurt dışına kaçar. Şevkiye Hanım, 60 yıl boyunca yaşadığı bu cennette zor durumda kalır. Tüm mücevherlerini satan Şevkiye Hanım felç geçirir ve kalan yıllarını yoksulluk ve hastalıkla mücadele ederek geçirir.

İbrahim Efendi’nin sınırsız serveti ve ibrahim efendi konağı kimseyi mutlu edememiştir.

Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir